Sevgili okurlarım; Çocuk durmadan ağlıyordu.
Annesi elindeki oklava ile ayaklarına vurdu.
Daha ağlıyon mu sen?
Bana ne ağlıycam işte.
Koş bakkaldan çay al da gel deftere yazsın Mahmut dayı.
Bana ne kızın alsın abim alsın.
Bak çocuk fena dövücem seni haberin olsun.
Çocuk salya sümük az öteye gitti duvara yaslandı.
Annesi tahtadan sokak kapısından bahçeye girdi kapıyı kapattı.
Bahçeden seslendi.
Eve gelme sakın ayaklarını kırarım.
Ben durmuş öylece bakıyordum .
Az önce geçen karpuzcu traktörle gene geçti.
Karpuz karpuuz kesmece bunlar.
Ben çocuğa yaklaştım.
Adın ne senin?
Neden sordun?
Hiç benimde oğlum var sen gibi.
Kazağının koluyla burnunu sildi.
Neden ağladın az önce?
Anam karpuz almıyor.
Neden?
Yeni çıkan şey yenmezmiş.
Daha olmazmış.
Kelek çıkarmış.
Pahalı dedi ucuzlayınca alcam dedi.
Bekle o zaman sende.
Hıı neden bekliycem Hasanlar aldı geçende onlar yerken gördüm hem kıpkırmızı hemde tatlıydı, bizim duvardan baktım.
Sofrada yediler.
Çok mu seviyorsun karpuzu?
Evet babam çok alırdı bize.
Gene alır.
Alamaz babam öldü benim.
Geçen yaz yıldırım çarptı babama dağda koyun otlatıyodu.
Kim bakıyor size?
Ninem bakıyo anam tütüne gidiyo.
Ninemin maaşı var dedemden.
Ağlama bak üzersin anneni.
Üzülsün o da beni dövdü ama ayaklarıma vurdu.
Analar hem döver hem de sever.
Anam beni sevmiyo ki.
Hadi şu çeşmede elini yüzünü yıka da sana soğuk gazoz alayım kahveden.
Çocuğun gözleri parladı.
Sen kimsin amca?
Bu okulun yeni öğretmeniyim dün geldim.
Abimle ablamda o okuldalar.
Yüzünü aceleyle yıkadı.
Elini tuttum.
Adın yok mu senin?
Var Hüseyin benim adım.
Yaşın kaç?
Yedi.
Okula gitmiyorum dedin.
Evet seneye yazılcam.
Kitap defter dergi pahalıymış.
Kahvede bir masaya oturduk.
Oğlum iki soğuk gazoz getir.
Amca oğlun nerde?
O İzmirde öbür ay gelecek annesi ile.
Senle de arkadaş olur, oynarsınız.
Uçurtma uçurursunuz.
Ben bilmiyom ki yapmasını.
Olsun ben yaparım sana da.
Çocuk gazozu içti.
Sonra eve doğru koştu.
Tekrar geldi.
Unuttum öğretmen amca gazoz için teşekkür ederim.
Ertesi gün lojmanda temizlik işleri bitti.
Karpuzcuya seslendim.
Karpuzcuu.
Buyur beyim.
Bak şu caminin dibindeki eve en kocamanından üç karpuz götür.
Gel parasını al benden.
Tamam beyim.
Akşam kahvenin önüne o çocuk geldi.
Yüzü gülüyordu.
Amca biz karpuzun birini yedik kocamandı çok güzelmiş.
İçi kan gibiydi hem de kurabiye gibiydi.
Ninem öyle söyledi.
Ninem senin ölmüşlerine dua etti.
Sağ olsun.
Anam bana kızdı ama ben istemedim ki senden.
Karpuzcuya da sordu anam.
Yok ben kendim aldım.
Anam yanına mercimekli bulgur pilavı da yaptı.
Keşke sende gelip yeseydin.
Ohh ne güzel, afiyet olsun.
Amca sen çok iyi bir öğretmensin.
Bende senin oğluna düdük yaparım söğütten de olur kamıştan da.
Hele bir gelsinler de.
Anam bekliyo evde elini öpeyim mi.
Elimi öptü, gözleri kapkaraydı.
Tıpkı oğlumun gözleri gibiydi.
Selam söyle ninene annene.
Koşarak eve gitti.
O köyde bir kış kaldım.
Tayinim Kayseri’ye çıktı.
Oğlum ve eşim o kış gelmediler gelemediler.
Ben onları trafik kazasında kaybedince bu havası güzel yayla köyüne geçici görevle gönderilmiştim.
O kış hep Hüseyin'le uçurtma fırıldak yaptım kağıttan sepetler ördük.
Ona okumayı öğrettim, seneye ikinci sınıfa gidecek.
Matematiği zehir gibi.
Renkli kağıt ve çıtalardan uçurtmalar yapıp biriktirdi.
Arada bana yufkadan börek, otlu çörekler ,mercimekli bulgur pilavı getirdi.
O eşimle oğlumu sordukça bu kış ninesinde kalıyorlar ninesi hastalanmış yaza gelecekler yanıma dedim.
Öldüklerini kimselere söyleyemedim.
Hüseyin' in kitaplarını defterlerini hazır ettim.
Bir sürü renkli boyalar resim defterleri aldım.
Okul çantasını kasabada kendi beğendi.
Artık okul kapanmıştı. Kayseri ye gidecektim.
Köyün dolmuşuna elimde valizle binerken arkamdan seslendi.
Öğretmen amca, döndüm baktım.
Al bunları oğluna götür.
Avucuma iki tane düdük koydu.
Koştu gözden kayboldu...