TBMM Genel Kurulu’nda Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun 2025 Yılı Bütçesi üzerine söz alan Cumhuriyet Halk Partisi Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent, “Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen hukuksuz ve keyfi Rektör ve YÖK üyesi atamaları devam ediyor. Üniversitelerin özerkliği tek parti için yok ediliyor. Bu süreçte akademik yetkinliğe sahip olmayan, hatta geçmişte üniversitelerle hiçbir bağı olmayan kişiler, cemaat ve tarikat referanslarıyla yönetim kademelerine getiriliyor. Bu durumda hangi kaliteden söz edeceğiz? Kalite Kurulu hangi kaliteyi denetleyecek ve iyileştirecek?” dedi.

CHP’li Taşkent’in konuşması şöyle:

Yükseköğretim Kalite Kurulu yükseköğretim kurumlarının kalite güvencesi sistemini geliştirmek, değerlendirmek ve iyileştirmek amacıyla kurulmuş bağımsız bir kuruluş. Peki, nasıl kuruldu biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Türkiye'nin 2001 yılından beri üye olduğu Avrupa yükseköğretim alanında üniversitelerin kalitesini ölçecek ulusal ve bağımsız bir kurum olmadığı için ve hep zayıf karne aldığı için kurulmak durumunda kaldı. Aksi hâlde, Türk üniversitelerinin verdiği diplomaların yurt dışında tanınırlığı olmayacaktı. Mayıs 2024'te Arnavutluk'ta gerçekleştirilen ve Türkiye'den YÖK Başkanının katıldığı toplantıda akademik özgürlüklerin teminat altında olması, yükseköğretim kurumlarının siyasi müdahale olmaksızın görevlerini yerine getirmeleri, üniversite özerkliğine sahip olmaları, öğrencilerin ve akademisyenlerin yönetime katılmaları, temsil edilmeleri ve karar süreçlerinde yer almaları gibi ilkeler kabul edildi. Peki, tüm bunlar bizim ülkemizde yükseköğretimde var mı? OECD ülkeleri arasında, AR-GE harcamalarında alt sıralarda yer alıyoruz. Bütçesi ve çalışma alanı olmayan Yükseköğretim Kalite Kurulunun görüntüden başka bir işe yaraması mümkün mü? Anayasa Mahkemesinin iptal kararına rağmen hukuksuz ve keyfî rektör ve YÖK üyesi atamaları devam ediyor.

Bu görüşme merak uyandırdı! Bu görüşme merak uyandırdı!

Üniversitelerin özerkliği tek parti için yok ediliyor. Bu süreçte akademik yetkinliğe sahip olmayan, hatta geçmişte üniversitelerle hiçbir bağı olmayan kişiler cemaat ve tarikat referanslarıyla yönetim kademelerine getiriliyor. Bu durumda hangi kaliteden söz edeceğiz, hangi kalite denetlenecek ve iyileştirilecek? Yükseköğretime kayıtlı öğrencilerin yarıya yakını açık öğretimde kayıtlı. Bir fakültenin ülkede 3 milyon civarı bir öğrenciye sahip olmasını doğru buluyor musunuz? Bunu kalite ve çağdaş bir yönetişim bağlamında iyileştirmek için bütçe planladınız mı? Kalite Kurulunun Ocak 2024'te paylaştığı verilere göre -demin Sayın Milletvekilimizin de söylediği gibi- 2 milyon öğrenci okulu bırakmış görünüyor, bunun nedenlerini araştırdınız mı? Bu bütçede herhangi bir önlem kalemi oluşturdunuz mu? Üniversite sayılarını artırdınız, her ile bir üniversite açtınız, niceliği artırırken niteliği yok ettiniz. 208 üniversite diploma veriyor ama nitelikli insan kaynağı oluşturamıyor. Akademisyen maaşları yıllardır iyileştirilmedi, 2002'de asgari ücretin 8 katı olan profesör maaşı bugün 2,5 katına denk geliyor. Akademik zam çağrıları yapmalarına rağmen akademisyenler iktidar tarafından yıllardır göz ardı ediliyor. Üniversitelerimizin uluslararası rekabet edilebilirliğini artıracak projeler, akreditasyon süreçleri, akademik çalışma ortamlarını iyileştirme çalışmaları ve bunlara ayrılan kaynak nerede? İktidarınız üniversitelerde ciddi bir erozyon yarattı. Rektör atama sistemi liyakat yerine siyasi bağlılığa dayalı hâle geldi. Bu durum, akademisyenlerin eleştirisel düşünme ve özgürce araştırma olanaklarını ciddi bir şekilde kısıtladı ve üniversitelerimizi birer bilim yuvası olmaktan çıkardı. Akademisyenlerin görüşleri nedeniyle işten çıkarılması, haklarında soruşturmalar açılması ve hatta KHK'lerle ihraç edilmesi bu erozyonun en somut göstergeleri, Boğaziçi Üniversitesinde yaşananlar ortada.

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, üniversitelerimizi hak ettikleri yere taşımak zorundayız.

•   Rektör atama sisteminin demokratikleştirilmesi ve liyakat esasına dayandırılması.

•   Öğrencilerin ekonomik sorunlarını hafifletmek için burs ve barınma imkanlarının arttırılması.

•   Araştırma-geliştirme fonlarının çoğaltılması ve bilimsel projelerin desteklenmesi.

•   Akademik özgürlüklerin güvence altına alınması ve bilim insanlarına karşı her türlü baskının son bulması.

Bunlardan biri bile eksik olursa yükseköğretimde kaliteden bahsetmemiz mümkün değil maalesef. Ve sizler bunu yapmaktan çok uzaksınız. Bu yüzden bu bütçeye hayır diyoruz.”