Taşkent, CHP İl Başkanlığı'nda düzenlediği basın açıklamasında şunları söyledi; "

AK Parti’den 81 İlde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel basın açıklaması AK Parti’den 81 İlde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel basın açıklaması

Olası Büyük Marmara Depremi’ne Hazır Mıyız?

1999 yılında büyük bir deprem yaşadık ve bu deprem başta Adapazarı ilçemiz olmak üzere Sakarya genelinde büyük bir yıkıma neden oldu. Bu büyük depremde yapılarımızın bir kısmı yıkıldı, bir kısmı ağır hasar aldı, bir kısmı da hafif hasar ya da hasarsızlıkla ayakta kaldı. Acaba ayakta kalanların akıbeti ne oldu?

Bir yapı inşa edilir, uzun yıllar servis verir ve ömrünü tamamlar. Bu ömür, yapının hangi koşullarda yapıldığına ve hangi dış etkenlere maruz kaldığına bağlıdır ancak deprem söz konusu olduğunda bütün denklem değişir. Bir yapı, ’99 depremi büyüklüğünde bir sarsıntı yaşamış ve ayakta kalmışsa, performansını tamamlamış demektir. Kaldı ki ’99 öncesi yapılan yapıların inşa edildiği dönemde bağlı oldukları yönetmelik 1975 Deprem Yönetmeliği’ydi ve günümüz şartlarından ve imkanlarından uzaktı. Sözün özü; bu yapıların depremden hemen sonra yıkılması ya da güçlendirilmesi gerekirdi.

Bu yüzden en büyük ilçemiz Adapazarı’nda bugün 10 binlerce riskli yapı mevcut. Maalesef ’99 depreminden sonra mevcut yapı stokumuzun deprem güvenliği için hatırı sayılır bir çalışma yapılmamış. Riskli yapı demişken; Depreme dirençli kent yaratmanın en önemli ayaklarından biri yapı stokunun incelenmesi, bina envanter çalışmasının yapılmasıdır. Bu envanter çalışması yapıldı mı? Yetkililerin söylediğine göre yapıldı.

Peki Adapazarı’nda kaç adet riskli bina var? Kaç adet riskli bağımsız bölüm var? Bunu bilen var mı? Böyle önemli bir konuda kamuoyu nasıl ve neden bilgilendirilmez? Büyükşehir Belediyesi bu çalışmayı yapmış, ama paylaşmamış. Böyle bir bilgi neden saklanır?

Şehrin envanteri çıkarılırken STK’lardan görüş, fikir veya destek alınmamış. (Örneğin İnşaat Mühendisleri, Şehir Plancıları odaları vb gibi) Ve ben de bu kentin bir milletvekili olarak maalesef ki bilgi sahibi değilim. Sn. Büyükşehir Belediye Başkanımızın bilgilendirme yapacağız söylemine rağmen bugüne kadar bu bilgilendirme tarafıma yapılmadı.

’99 depreminden beri ilk kez böyle bir envanter çalışması yapılmasını takdirle karşılıyoruz fakat yine de bu çalışmalarda kolektif iradenin gücünü hayata geçirmeden, kentin bu konuyla ilgili bileşenlerini bu olaya katmadan adımlar atmak ve ne yazık ki “ben yaptım oldu” anlayışı bizi daha çok soruna sevk edebilir. Düzeltmemiz gereken çok husus var. İmar Barışı var mesela.

2018 imar barışında Sakarya’da 70 bine yakın imar affı kapsamında bağımsız bölüm için başvuru yapılmış ve bunun 69 bin 319 tanesine yapı kayıt belgesi verilmiş ve Sakarya olarak imar affından en çok faydalanan iller arasında 13. sıradayız. Peki bu imar affından yararlanılan yapılar kontrol edilmiş midir? Edilmediğini biliyoruz. Bu da deprem öncesinde maalesef son derece sorunlu bir durum yaratmaktadır.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a verdiğimiz bir soru önergesine istinaden; Sakarya’da 4 bin 9 yüz 33 kamu binası bulunduğu ve sadece 3 adet kamu binasında deprem güçlendirme projesi hazırlandığı cevabını almıştık. Bu da ’99 depreminden bugüne yılların nasıl boş geçirildiğini gösteriyor.

Adapazarı ilçesine geldiğimizde ise il genelinde imar barışından en fazla yararlanılan ilçe Adapazarı’dır. 15 bin yapı hiçbir kontrole tabi tutulmadan kayıt altına alınmıştır. Yani riskli yapılarımızın tespitini yapmak, bunlarla ilgili önlem almak bir yana; kaçak yapıların neredeyse tamamı da ruhsatlandırılmıştır.

Şimdi de Büyükşehir Belediyesi’nin tespit ettiği ancak başka kimsenin bilmediği bu riskli yapıların yıkılarak yerlerine yenilerinin yapılacağı, Adapazarı-Tığcılar Kentsel Dönüşüm Projesi var şehrin gündeminde. Bir yerden başlamak gerekiyordu ve başladığını görüyoruz, mutluyuz. Ama bu proje ile ilgili de maalesef neredeyse hiçbir bilgi yok elimizde. Örneğin; dönüşüm projesinin şartları ne olacak? Hak sahiplerinin rızası var mı?

Bu alan, en kötü zemin özelliklerine sahip olduğundan, yapılacak yeni yapıların zemin iyileştirme maliyetleri dahi önemli bütçeler oluşturacakken, bir tarafta hak sahiplerinin bir tarafta da müteahhitlerin çıkarının korunduğu bir formül oluşturulabilecek mi? Kira yardımları, yapım ve teslim süresi belli mi? Kısacası Büyükşehir Belediyesi, bu projeyi koca bir bilinmez olmaktan çıkaracak detaylı açıklamayı kamuoyu ile ne zaman paylaşacak?

Evet, bu soruları soruyoruz. Amacımız eleştirmek değil, deprem partiler üstü bir konudur ve siyaset dışıdır. “Bir daha böyle bir yıkım yaşamamak için hep birlikte hareket etmeliyiz.” demek istiyorum aslında. Yaşadığımız son depremin hemen ardından, o gün bile yaklaşık 30 yıl içerisinde yeni bir deprem yaşayacağımızı biliyorduk.

Deprem doğal bir gerçekliktir, bir doğa olayıdır ama önceden alınan tedbirlerle afete dönüşmeleri engellenebilir. Bunu başarmış ülkeler var ve bu ülkelerde büyük depremlerde neredeyse hiç can kaybı olmuyor. Bunu biz de yapabiliriz elbette ama bunun için kentin sadece yapılarını değil tüm bileşenlerini depreme dirençli hale getirmemiz, depreme dirençli kentleri bir an önce hayata geçirmemiz gerek. İşte bu yüzden sürekli depreme dirençli kentlerin öneminden bahsediyoruz.

Ülkemiz yöneticileri, kentleri depreme hazırlamak denildiğinde tek işin yapı stokunu depreme hazırlamak olduğunu düşünür ve en çok bunu öne sürerler. Bütün ağırlığı da buraya verirler. Oysa depreme dirençli kentlerde dönüşüm, o kentin bütün bileşenlerinin bütüncül bir anlayışıyla depreme güvenli hale getirilmesiyle mümkündür.

Sakarya gibi deprem beklenen bir kentte ’99 yılından beri henüz şimdi kentsel dönüşüm adına ilk adımlar atılıyor o da vatandaş tam anlamıyla bilgilendirilmeden. Oysa dayanışma ve kolektif iradenin gücünü hayata geçirmeden sadece kentsel dönüşümle depremin zararını en aza indiremeyiz. Bu bağlamda daha organize hareket ederek yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre, ekonomi gibi kent bileşenlerini güçlendirerek bir an önce harekete geçmeliyiz çünkü çok geç kalıyoruz.

Yukarıda bahsettiğimiz kent bileşenlerinden olan yönetim olgusundan söz ettiğimizde öncelikle deprem beklenen bir kentte tüm yöneticilerin deprem kentini yönetme eğitimine tabi tutulması gerektiğini düşünüyoruz.

Yine bir deprem kentinin halkı eğer depreme hazırlıklı değilse o kenti depreme hazırlamak mümkün olmaz. Deprem bilinci olmayan bir toplumdan kendisini ve çevresini depreme hazırlamasını ve yöneticilerden bu yönde talepte bulunmasını beklemek yanlış olur. Depreme dirençli kentlerin en bariz özelliği deprem kültürüne haiz halktır ve böyle bir toplum oluşturmanın tek yolu da eğitimdir.

Bir diğer önemli bileşen altyapı. ‘99 depreminden sonra yapılan altyapı çalışmaları bugün bizi bu konuda avantajlı duruma getirdi. Yine de kentin tüm altyapısının tekrar gözden geçirilmesi gerekebilir.

Diğer bir kent bileşeni olarak ekosistem ve çevreyi ele almalıyız. Deprem sonrasında yıkım nedeniyle yaşanacak açığa çıkan toz, moloz, toprağa karışan kanalizasyon vb. gibi sağlıklı yaşam koşullarını engelleyecek olaylar hakkında da çalışmalar ve hazırlık yapmak gerekir.

Şehrin deprem sonrası ekonomisini de düşünmeli. Deprem hemen hemen her ekonomik sektörü negatif olarak etkiler. Dolayısıyla kenti deprem dirençli hale getirirken onun ekonomisini de iş dünyasını da depreme hazırlamak gerekir.

Deprem ve sonrası simüle edilmeli, tüm bileşenler göz önünde bulundurularak deprem sonrası barınma, beslenme ve sosyal ve psikolojik ihtiyaçlar gibi temel ihtiyaçların karşılanması konuları net bir eylem planına dökülmeli.

Bahsettiğim tüm bu hususlarda kentimizin durumunu öğrenmek için AFAD Sakarya İl Müdürlüğü’müzü ziyaret ettik ekip arkadaşlarımızla. Maalesef deprem sonrasındaki ihtiyaçlar anlamında tam manada yeterli bir hazırlık mevcut olmadığını gördük. Örneğin; deprem bekleyen başka illerde gördüğümüz geçici depolama alanları maalesef Sakarya’da yok. Nüfusu bir milyonu geçen bir kentte yalnızca cep depo olarak tabir edilen bir depo var ve bu depoda 1700 adet çadır ve üç katı battaniye bulunmakta. Bize büyük deponun Düzce’de olduğu ve olası depremde lojistiğin oradan sağlanacağı söylendi. Beklenen büyük bir depremin tüm bölgeyi etkileyeceğini varsayarsak, bu tür depolama alanlarının Sakarya’da bulunmasının önemini daha iyi anlarız.

Geçici barınma depolama alanlarımızda deprem sonrasında ihtiyacımız olarak çadır, battaniye, yatak gibi malzemelerin hatta konteyner kentleri kuracak malzemelerin de hazır olması gerekmektedir. Adapazarı İlçe Başkanımızın gündeme getirdiği mahalle konteynerlerinin büyükşehir belediyemiz tarafından hayata geçirilme adımının iyi bir gelişme olduğunu düşünüyoruz. Yine aldığımız bilgilere göre olası deprem sonrası hareket kabiliyetimizi arttıracak gönüllüler var. Sakarya’da sadece beş STK’nın destek ekibi var. Bu sayının kesinlikle çok az olduğunu düşünüyoruz ve kendi adımıza örgütümüz bireylerinden bir ekip kurmayı ve AFAD tarafından eğitilmesini düşünüyoruz.

İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) Raporu’nu inceledik. Güncellendiği bize söylenmesine rağmen mevcut raporda hala eski valimiz ve eski AFAD müdürümüzün imzası bulunmakta. Bu raporda ciddi eksikler olduğunu AFAD yetkililerimizle de paylaştık. Yapı stoku bilgileri bu raporda da gizlenmiş. Oysa yapılan, gerçekten nitelikli çalışmalar da var ülkemizde. Böyle bir örnek bizim bu çalışmayı yapmamızı sağladı büyük manada.

Geçtiğimiz günlerde Tunceli’ye bir ziyaret gerçekleştirdik. Orada Valilik, AFAD, Belediye, Sivil Toplum Kuruluşları; kısacası tüm bileşenler çok kapsamlı bir “depreme hazırlık çalışması” gerçekleştirmiş. Bu çalışma bizim için gerçekten yol gösterici. Aynı çalışmaların bu kentte de yapılması için düşüncelerimizi yüksek sesle söylemeye devam edeceğiz. Şehir bizim, hepimizin. Bugüne kadar yapılmayanlar bir yana, bugün yapmamız gereken tek şey önümüze bakmak. 

Vakit kaybetmeden, tüm bileşenlerle, aklın ve bilimin ışığında gerekli adımların ivedilikle atılması en büyük temennimdir.

Bu konunun bir parçası ve en sıkı takipçisi olacağımdan hiç şüpheniz olmasın.

Ve yukarıda sorduğum soruyu tekrar soruyorum, Olası bir depreme hazır mıyız? Bu bilgiler ışığında cevabını takdirlerinize sunuyorum"